SERGİ BLOG
İstanbul'un en güzel gizli galerisi MARQUISE DANCE HALL'da
NICO IHLEIN
FROG PALACE- KURBAĞA SARAYI
I.
Bu seneki İstanbul Bienali biçim/form fikriyle çok ilgili. 'Düşünce biçimleri', dalgalar, Art Nouveau formları gibi çoktandır gözardı edilen, hatta 'dekoratif' ilan edilmiş biçim arayışlarını konu edinmeye girişiyor. Tam bu sırada sen Marquise Dance Hall'da dört iş/parça gösterdiğin bir sergi açtın; 'Frog Palace/ Kurbağa Sarayı' Senin biçimden anladığım ne?
Benim biçimden anladığım daha çok gestalt ve aura'nın alanına giriyor. Şeylere bakıyorum ve onları hissediyorum, bir algılama ya da deşifre, ya da doğrusu kendi öznel ilgi, angajman, duygusal bağlantı ve kopuş düzlemlerime tercüme etmek. Çoğu kere beğendiğim şeyleri sevmiyorum ya da tersi.
Değişik formlar arasında ayırım gözetiyor musun?
Dışsal form ve yukarıda sözünü ettiğim arasında bir ayırım var ama çoğunlukla bunları birbirinden ayırmak zor. Galiba benim için seramik diye bir form/ kategori var, bir de kap formu var. Vazo bununla akraba, tek ya da birkaç açıklığı olan bir gövde bu. Bu tabii insan bedeninin de bir sembolü ve farkına varıyorum ki mağaranın da.
Eskizleme ve seramik işi oluşturma sırasında renk ve şekil terimleriyle düşünüyorum. Kap/ mağara içine gömülü olduğum bir şebeke, bana yapışık fakat her zaman da farkında değilim. Ama ne olduklarını bilmeyen dolayısıyla da kendilerinin farkında olmayan, kör noktaları olan şeyleri seviyorum.
II.
'Biçim/form' ve şekil arasında bir ayrım gözetiyor musun peki? İkisini nasıl bağdaştırıyorsun? Ya da bağdaştırmıyor musun? 'Vazo' formunda ve dört ayrı 'şey' şeklinde işin var bu sergide çünkü.
Sanmıyorum ayrım gözettiğimi. Çünkü form'u zaten gestalt ve aura ile ilgili bir anlamda kullanıyorum, bunlar da benim anlayışıma göre şekil'e çok benzeyen ve neredeyse şekil teriminin yerini tutacak ögeler.
Gayet güzel bir biçimde kendi kendilerinin farkında olmayan bu kaplar, sergi mekanında keyifli ve mutlu görünüyorlar. Senin bazen/ sık sık/ arasıra onları beğendiğin sonra beğenmediğin oluyor mu, ya da tam tersi?
Gidip yatağıma yatacak yerde bunları nezleli nezleli etrafta gezdirmek daha çok soyut bir mesaj ya da misyon uğruna çalışmakmış gibi geliyor, onları ortaya çıkararak onlara dünyayı, dünyaya da onları göstermek gibi. Öte yandan kendilerini Maquis'e yerleştirdiğimde , bütün o yerleştirme işini başardıktan sonra, bana sıkıcı ve ağır ve bitmemiş geldiler, onun için de tutup önlerine o motosikleti koyduk.
Bazen de görünüşlerini sevmiyorum çünkü hayal ettiğimden farklı oluyor sonuç. Vazoların pişirilmesi, özellikle sırlama tam br bilinmezlik süreci ve çoğunlukla bir sürü sürpriz oluyor. Biraz filmi tab edilmeye götürmek, sonra gidip fotoğrafları almak gibi birşey. Ortada bana ait bir sürü çirkin ördek yavrusu var, bir sürü de hayalkırıklığı, derken onları gerçekten sevmeye başlıyorum.. Bir 'ucubeler sirki' yönetmek gibi birşey...
İstanbul'un en güzel gizli galerisi MARQUISE DANCE HALL'da
NICO IHLEIN
FROG PALACE- KURBAĞA SARAYI
I.
Bu seneki İstanbul Bienali biçim/form fikriyle çok ilgili. 'Düşünce biçimleri', dalgalar, Art Nouveau formları gibi çoktandır gözardı edilen, hatta 'dekoratif' ilan edilmiş biçim arayışlarını konu edinmeye girişiyor. Tam bu sırada sen Marquise Dance Hall'da dört iş/parça gösterdiğin bir sergi açtın; 'Frog Palace/ Kurbağa Sarayı' Senin biçimden anladığım ne?
Benim biçimden anladığım daha çok gestalt ve aura'nın alanına giriyor. Şeylere bakıyorum ve onları hissediyorum, bir algılama ya da deşifre, ya da doğrusu kendi öznel ilgi, angajman, duygusal bağlantı ve kopuş düzlemlerime tercüme etmek. Çoğu kere beğendiğim şeyleri sevmiyorum ya da tersi.
Değişik formlar arasında ayırım gözetiyor musun?
Dışsal form ve yukarıda sözünü ettiğim arasında bir ayırım var ama çoğunlukla bunları birbirinden ayırmak zor. Galiba benim için seramik diye bir form/ kategori var, bir de kap formu var. Vazo bununla akraba, tek ya da birkaç açıklığı olan bir gövde bu. Bu tabii insan bedeninin de bir sembolü ve farkına varıyorum ki mağaranın da.
Eskizleme ve seramik işi oluşturma sırasında renk ve şekil terimleriyle düşünüyorum. Kap/ mağara içine gömülü olduğum bir şebeke, bana yapışık fakat her zaman da farkında değilim. Ama ne olduklarını bilmeyen dolayısıyla da kendilerinin farkında olmayan, kör noktaları olan şeyleri seviyorum.
II.
'Biçim/form' ve şekil arasında bir ayrım gözetiyor musun peki? İkisini nasıl bağdaştırıyorsun? Ya da bağdaştırmıyor musun? 'Vazo' formunda ve dört ayrı 'şey' şeklinde işin var bu sergide çünkü.
Sanmıyorum ayrım gözettiğimi. Çünkü form'u zaten gestalt ve aura ile ilgili bir anlamda kullanıyorum, bunlar da benim anlayışıma göre şekil'e çok benzeyen ve neredeyse şekil teriminin yerini tutacak ögeler.
Gayet güzel bir biçimde kendi kendilerinin farkında olmayan bu kaplar, sergi mekanında keyifli ve mutlu görünüyorlar. Senin bazen/ sık sık/ arasıra onları beğendiğin sonra beğenmediğin oluyor mu, ya da tam tersi?
Gidip yatağıma yatacak yerde bunları nezleli nezleli etrafta gezdirmek daha çok soyut bir mesaj ya da misyon uğruna çalışmakmış gibi geliyor, onları ortaya çıkararak onlara dünyayı, dünyaya da onları göstermek gibi. Öte yandan kendilerini Maquis'e yerleştirdiğimde , bütün o yerleştirme işini başardıktan sonra, bana sıkıcı ve ağır ve bitmemiş geldiler, onun için de tutup önlerine o motosikleti koyduk.
Bazen de görünüşlerini sevmiyorum çünkü hayal ettiğimden farklı oluyor sonuç. Vazoların pişirilmesi, özellikle sırlama tam br bilinmezlik süreci ve çoğunlukla bir sürü sürpriz oluyor. Biraz filmi tab edilmeye götürmek, sonra gidip fotoğrafları almak gibi birşey. Ortada bana ait bir sürü çirkin ördek yavrusu var, bir sürü de hayalkırıklığı, derken onları gerçekten sevmeye başlıyorum.. Bir 'ucubeler sirki' yönetmek gibi birşey...
FROG PALACE/ KURBAĞA SARAYI, her Pazar günü Marquise Dance Hall galerisinde görülebilir.
(Tom Tom Mahallesi, Kumbaracı Yokuşu No. 14 K: 1 Beyoğlu Istanbul/ Turkey) Söyleşi: Fatih Özgüven Fotoğraflar: Fatih Özgüven, Özgür Karabenli |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder